Deprem Davaları ve Müteahhitler ile Yapı Denetçilerinin Tazminat Sorumluluğu

26.04.2023

@sozlesmeakademisi 


(Bu yazı, Anadolu Ajansı’nın teklifi üzerine Prof. Dr. Umut Yeniocak tarafından kaleme alınmış olup, ilk olarak Anadolu Ajansı’nın web sitesinde yayımlanmıştır.)

 

Bugünlerde hukuk camiasında, deprem kaynaklı zararların tazmini talebiyle açılacak tazminat davaları için hummalı bir hazırlık yapılıyor. Depremden doğan zararlarla ilgili bu davalarda tazminat sorumluluğu bakımından özellikle iki grup öne çıkıyor: Müteahhitler ve yapı denetçileri.

 

Mevzuatımız, müteahhitlerin basiretli olmalarını yani inşaat faaliyetlerinde öngörülü ve tedbirli davranmalarını, inşaat yapılan zeminin, kullanılan inşaat tekniğinin ve malzemenin uygun olup olmadığı, hangi riskleri barındırdığı konusunda iş sahibini uyarmaları gerektiği, aksi hâlde ortaya çıkacak zararlardan sorumlu olacaklarını söyler.

 

Aynı şekilde yapı denetimlerinde görev alan kişiler de görevlerini teknik kurallara ve mevzuata uygun şekilde yerine getirmemeleri hâlinde, oluşan zararlardan doğrudan sorumludurlar.

 

6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremin ortaya çıkardığı manzara, Ülkemizde inşaat sektörünün önemli bir bölümünün mevzuata ve teknik gerekliliklere uygun bir faaliyet yürütmediği, mevcut sistemin ve yaptırımların yeterli olmadığı gerçeğini ortaya çıkardı.

 

Bu alanda yaşanan önemli mevzuat gelişmelerinden biri 2001 tarihli Yapı Denetimi Kanunu’dur. Bu Kanun’a göre, Kanun kapsamına giren tüm yapılar yapı denetim kuruluşlarının denetimine tabidir. Bu görevlerini gereği gibi yerine getirmeyen yapı denetim kuruluşlarının yöneticileri, ortakları, denetçi mimar ve mühendisleri ile proje müellifleri[1], laboratuvar görevlileri ve yapı müteahhidi sorumlu tutulmuştur.

 

Müteahhitlerin ve yapı denetçilerinin hukuki sorumluluğunun iki yönü var. Cezai sorumluluk ve tazminat sorumluluğu. Yani bu kişiler bir yandan, görevlerini ve işlerini gereği gibi yapmamaları sebebiyle insanların yaralanmasına, ölümüne sebep olmak suçlamasıyla ceza mahkemelerinde yargılanacaklar, bir yandan da zarar görenlerin açtığı tazminat davaları görülecek.

 

Zarar gören kişi ile müteahhit ya da yapı denetçisi arasındaki ilişkiye göre açılacak davanın dayanağı değişir. Örneğin, depremde yıkılan evini ya da iş yerini müteahhitten satın alan ya da para karşılığı müteahhite ev inşa ettiren kişi, inşaatın teknik gerekliliklere ve mevzuata uygun yapılmadığı gerekçesiyle müteahhide karşı tazminat davası açabilecektir. Aynı inşaatın denetiminde görev yapan yapı denetçisi firma da denetim görevini gereği gibi yerine getirmediği için müteahhitle birlikte sorumlu olur. Bu sebeple, açılacak tazminat davası her ikisine birlikte açılır.

 

Ancak senaryo her zaman bu kadar basit olmaz.

 

Örneğin, yıkılan binanın önüne tesadüfen aracını park etmiş olan kişinin aracının üzerine yıkılan bina sebebiyle aracın kullanılamaz hâle gelmesi durumunda bu kişi, daha önce hiç tanımadığı, herhangi bir ilişkisi bulunmayan müteahhit ve yapı denetim firmasına karşı yine tazminat davası açabilir. Çünkü sonuç olarak, hukuka aykırı bir eylemde bulunan müteahhit ve yapı denetçisi, deprem anında yıkılan binanın önüne park edilmiş olan aracın sahibinin mülkiyet hakkına zarar vermiş olur. İşte mülkiyet hakkına hukuka aykırı bir şekilde müdahale edilen otomobil sahibi bu hukuki sebeple müteahhit ve yapı denetim firmasına karşı, “haksız fiil” dediğimiz hukuki sebebe dayanarak tazminat davası açabilecektir. Şayet araç sigortalı ve sigorta şirketi zararı karşılamışsa bu durumda sorumlu kişilere karşı aynı tazminat (rücu) davası sigorta şirketi tarafından açılabilecektir.

 

Yaşanan başka acı örneklere de bakalım.

 

Depremin olduğu gece bir otelde konaklayan müşteriler otelin yıkılmasıyla yaralanmış ya da hayatını kaybetmişse burada binanın yapımında kusuru bulunan müteahhit, yapı denetimi görevini gereği gibi yerine getirmeyen yapı denetim firması sorumlu olacağı gibi, bunlarla birlikte oteli işleten kişi ve ayrıca binanın maliki de sorumlu olacaktır.

 

Açılacak tazminat davası tüm bu kişilere karşı birlikte açılacak ve mahkemenin vereceği tazminat kararından tüm sorumlular “müteselsilen” sorumlu olacaklardır. Müteselsil sorumluluk basitçe şu anlama gelir: Bu kişilerin hepsi tazminatın tamamından sorumlu olacaklardır. Herhangi biri, “benim sorumluluğum %10” deyip tazminatın %10’unu ödeyerek sorumluluktan kurtulamayacak, tazminatın tamamı zarar görene ödenene kadar hepsi sorumlu kalmaya devam edecektir.

 

Bu davalarda akla gelen sorulardan biri, bina yıllar önce yapılmış olduğu için acaba zamanaşımı süresi dolmuş mudur? İnşaatın üzerinden çok zaman geçtiği için artık müteahhit ya da yapı denetçisi sorumluluktan kurtulabilir mi?

 

Özellikle 1999 Marmara depreminden sonra bu konu hukuk camiasında ve yargı kararlarında çokça tartışıldı. Sonuç olarak bu hususta verdiği kararlarda Yargıtay, zamanaşımının binanın inşa edildiği tarihten değil depremin meydana geldiği tarihten itibaren başlayacağı yönünde bir içtihat geliştirdi.

 

Ancak 2000’li yıllarda verilen bu kararlardan sonra önemli bir mevzuat gelişmesi yaşandı. 2012 yılında yeni Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girdi. Bu Kanun’da haksız fiil davalarında zamanaşımı süresinin fiilin işlendiği tarihten itibaren azami on yıllık bir süreyle sınırlı olduğu açıkça belirtildi. İnşaat işlerinde fiilin işlendiği tarih inşaatın tamamlandığı tarihtir. Dolayısıyla ilgili Kanun maddesini okuduğumuzda ilk bakışta, on yıllık azami zamanaşımı süresinin bu tarihten itibaren başlaması gerektiği dolayısıyla depremden geriye on yıldan daha önce inşa edilen binalarda zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılıyor.

 

Ancak konu bu kadar net değil.

 

Bu Kanun, tasarı aşamasında iken aslında haksız fiildeki azami zamanaşımı süresi on değil yirmi yıldı. Fakat daha sonra TBMM Adalet Komisyonunda bu maddeye müdahale edilerek süre on yıla indirildi. Adalet Komisyonu bu değişikliğin gerekçesini yazarken Yargıtay’ın deprem kararlarına atıf yaptı. Ve dedi ki “zamanaşımı zaten inşaat tarihinden değil zararın ortaya çıktığı andan (yani depremden) itibaren başladığına göre, bu maddedeki zamanaşımı süresini 20 yıl yapmanın bir gereği yok.”

 

Sonuç olarak, TBMM Adalet Komisyonu’nun bu gerekçesine ve Yargıtay’ın eski içtihatlarına baktığımızda, bugün itibariyle deprem sebebiyle açılacak tazminat davalarında Yargıtay’ın zamanaşımı süresini yine deprem tarihinden itibaren başlatacağını, müteahhitlerin ve yapı denetçilerinin zamanaşımı savunmalarını reddedeceğini tahmin etmek mümkün.

 

Ancak çok önemi bir konu var. Bu davalar ne zaman biter? Dava kazanılsa bile sorumlulardan tazminat tahsil edilebilecek mi?

 

Yargı sistemimizin yoğunluğu ve ağırlığı sebebiyle bu davalardan sonuç almak maalesef uzun yıllar alacaktır. Üstelik dava kazanılsa bile sorumlu tutulan müteahhit ve yapı denetçilerinden bu tazminatların tahsil edilebileceği hususu da şüpheli. Çünkü sorumlu kişilerin malvarlıklarını elden çıkarmalarını önlemek üzere acilen bir tedbir kararı alınmazsa, bu kişiler tazminata mahkûm olsalar bile malvarlıklarını elden çıkarmışlarsa tazminatın tahsili çok güç.

 

Bu sebeple, deprem mağdurlarının bu sürecin sonunda bir kere daha mağdur olmamalarını sağlamak üzere örneğin; deprem kaynaklı tazminat davalarının hızlı bir şekilde tamamlanması için özellikle delillerin toplanması ve mahkemelere ulaştırılması konusunda idari birimlerin iyi organize olması, hâkim ve personel sayısının artırılması, müteahhitlerin ve yapı denetim firmalarının malvarlıklarını başkalarına devretmesinin engellenmesi gibi birtakım önlemlerin zaman kaybetmeden alınması gerekir.

 

Aksi hâlde, depremzedeler davaları kazansa bile geç gelen adalet kimsenin bir işine yaramayacak… 26.04.2023

Prof. Dr. Umut Yeniocak

Yeniocak Sözleşme Akademisi



[1] Mimarlık, mühendislik tasarım hizmetlerini iştigal konusu olarak seçmiş, yapının etüt ve projelerini hazırlayan kişi anlamına gelir.

Hits: 981
Paylaş